Önce Sarıyer’de kiliseye saldırı düzenlendi, bir kişi hayatını kaybetti. Emniyet güçleri eylemi IŞİD’in gerçekleştirdiğini belirtti. Sonra Çağlayan Adliyesi’ne saldırı oldu. Bu sefer, terör örgütü DHKP/C’ydi. Üst üste saldırıların hedefi neydi, Türkiye nasıl bir riskle karşı karşıya? Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Abdullah Ağar’a sordum.
–Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önündeki polis kontrol noktasına silahla ateş açan 2 terörist ölü ele geçirilirken, bir vatandaş hayatını kaybetti, 3’ü polis 5 kişi yaralandı. Saldırganların terör örgütü DHKP/C üyesi olduğu belirlendi. İki gün önce IŞİD terör örgütünü, şimdi DHKP/C’yi konuşuyoruz. Terör örgütünün amacı neydi?
2015’te rahmetli savcı Selim Kiraz’ın hayatını kaybettiği olaydakine benzer niyet taşıdıklarına dair kuvvetli emareler var. İçeriye sızıp önemli kişilerden birini ya da halkı rehin alıp, rehine krizi yaratmak. 2015’teki eylemi yapan da DHKP/C’ydi. Şuna atıfta bulunmakta fayda var: PKK terör örgütü DHKP/C başta olmak üzere bazı yasadışı silahlı sol örgütlerle birlikte Sözde Halkların Birleşik Devrim Hareketi adıyla bir yapı ortaya koyduklarını biliyoruz. PKK özellikle eylem yapamadığı alan ve zamanlarda eylemi bu örgütlere ya da kendi türev örgütlerine taşereOrta ettiğini görebiliyoruz. Eylemde böyle bir bağlantı var mı? Terör örgütleri üzerinden Türkiye’deki seçim süreçlerini, toplumsal barışı, kamu iradesini manipüle etmeye yönelik bir çaba olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte 7 Ekim’den sonra hem Irak hem Suriye’de didişme üst seviyeye çıktı. Paradigmalar, siyaset ve stratejiler değişti. Vekillerin kullanıldığı biçimler ve dozaj değişti. Ya birileri artık devletleri de vekil devlet olarak kullanmak istiyorlarsa, bu ülkelerden biri de Türkiye’yse, o zaman soru şu: Bunu nasıl yapacaklar?
–Nasıl?
Türkiye’nin hassasiyetlerini, duygularını, acılarını istismar ederek yapacaklar. Vekaletler savaşı, sadece eline silahı, cebine parayı koy değildir.
–Bunu birazdan açmanızı isteyeceğim. Arka arkaya iki saldırı, biri IŞİD’in kilise saldırısı, diğeri DHKP/C’nin adliye saldırısı. 7 yıldır Türkiye’de saldırı yapmayan IŞİD ne oldu da yeniden eyleme geçti?
Sadece Türkiye’de eyleme geçmedi. Özellikle bu son dönemde, hatta şöyle bir veri paylaşayım sizinle, 2024’ün ilk 10 gününde Suriye’nin 14 ilinin 7’sinde 35 saldırı gerçekleştirmiş. Dünya çapında da aynı dönemde yani 2014’ün ilk 10 gününde 100 civarında saldırı gerçekleştirmiş. Buradan baktığımızda IŞİD’in tekrar aktifleştiğini, daha doğrusu aktifleştirildiğini görüyoruz.
–Peki temel sebebi ne olabilir?
7 Ekim saldırısından sonra özellikle Yahudilerle Müslümanlar arasında Gazze üzerinden baş gösteren teolojik gerilim IŞİD’in bir şekilde aktifleşmesine veya aktifleştirilmesine neden oldu. Bu açıdan bakıldığı zaman temel parametreyi, Gazze’den sonra baş gösteren siyaset ve stratejilerdeki değişiklik olarak değerlendiriyorum.
–Türkiye neden örgütün hedefinde?
En önemli soru bu. Şimdiye kadar 7 yıldır eylem yapamamış. Bu, eylem yapma ihtirasını kaybettiği, olmadığı anlamına gelmiyor. Burada da verilere başvuralım. 2018-2022 arasında 12 eylemi engellenmiş. 2022-2023 arası 40 eylemi engellenmiş Türk güvenlik güçleri tarafından. 2024’ün başında da özellikle sinagogları, kiliseleri ve Irak büyükelçiliğini hedef alan eylemleri engellenmiş. Özellikle 2024 başında yaşadıklarımız bize IŞİD’in, Türkiye’de eylem yapma iradesinin, tekrar hortladığını gösteriyor.
–Türkiye’de eylem yapma iradesini yeniden hortlatan gelişme hangisi?
Öncelikli olarak tabii terör eylemindeki maskat nedir? Kamusal iradeniz, yani karar verici aklınızı etkileme kabiliyet ve kapasitesidir. IŞİD eylemleri üzerinden Türkiye’nin bir şekilde kullanılmaya çalışıldığını düşünüyorum. 7 Ekim’den önce Rusların ve İranlıların şöyle bir planı vardı: Amerika ve İsrail’i Suriye’den çıkarmak. İsrail ve Amerika’nın da bir karşı planı vardı: İran’ı Suriye’den çıkarmak. 7 Ekim’den sonra vekil güçlerin kullanılmasıyla ilgili son derece önemli bir gelişme oldu. Burada özellikle İsrail’i çok rahatsız eden Şii’lerin panzehri kim? Çok basit bir cevabı var: Sünniler. Sünni bir takım vekil güçlerin, devlet dışı bazı aktörlerin veya terör örgütlerinin, hatta belki mümkünse Sünni tabanlı devletlerin birileri tarafından kullanılmasıyla ilgili yeni bir versiyonla mı karşı karşıyayız? Bu noktada IŞİD manipülatif bir role mi soyundu? Özellikle mezhebi fitnenin Irak’ın işgalinden beri çok kullanıldığını düşünüyorum. 2006 yılında Samara’daki türbenin IŞİD tarafından bombalanması Irak’ta mezhep temelli bir iç savaşın çıkmasına sebep oldu. Sonrasında olanlar ortada. Kimlerin işine yaradığı da…
–Kimler mezhebi ihtilafı kullanmak istiyor? IŞİD nasıl bir rol üstleniyor?
Türkiye, IŞİD’le en iyi mücadele eden ülke. Karada mücadele eden tek devletiz. Meselenin bir ucu Türkiye ile Avrasya ilişkilerine değiyor. Türkiye, aktif tarafsızlığı benimsemiş durumda. Bu hem Atlantik, hem Avrasya tarafında rahatsızlık yarattı. Herkes kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak veya diplomatik adıyla yanında görmek istiyor. Acaba biz, yanında görmeyle ilgili IŞİD üzerinden bir manipüle ile mi karşı karşıyayız? Bu önemli bir soru olarak ortada duruyor. Türkiye NATO içinde güvensizlik yaşıyor. Buna bağlı olarak Rusya ve İran ile bir ilişki gelişti. Bundan rahatsızlar. Putin, tüm bunları stratejik aklıyla görüyor. O da kendi stratejisi doğrultusunda yavaş yavaş bir şeylerin taşlarını döşüyor. Bence ABD, Gazze’den sonra bunu görmeye başladı. Önceden Türkiye’yi dışlayan stratejik bir bağnazlık vardı ama Gazze’den sonra değişti. İsveç’in NATO’ya alınmasından sonraki süreçlere de iyi bakmak lazım. Bir ılımlı rüzgâr esmeye başladı. Ilımlı ama belirsizliği çok, tehlikeli bir öpücük kıvamında. ABD’nin şunu kendi içinde düşüneceğini öngörüyorum: Biz Türkiye’yi bu kadar ötekileştirdik, yalnızlaştırdık ama bu bize de zarar veriyor. Bunu Gazze’de gördüler, orada çok büyük bir stratejik gerçeklikle karşı karşıya kaldılar. Şu soruyu kendilerine soracaklardır: Biz Ortadoğu’da, Afrika’da, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Karadeniz’de yapacağımız jeopolitik hamleleri Türkiyesiz nasıl yapacağız? Yaparsak bunun maliyeti ne olacak? Tabii ki yine Amerika Atlantik menfaatleri doğrultusunda bir paradigma değişikliğinin gelişmekte olduğunu düşünüyorum. Bu minvalde Ortadoğu’nun gayya kuyusu mezhep meselesini, Türkiye’nin mezhebi bazı reflekslerini (ya da dogmalarını) kullanarak manipülatif eylemler yapabilir. Dünya şu uyarıyı yaptı 7 Ekim’den sonra: Başta IŞİD olmak üzere terör örgütleri ‘yalnız kurt’ eylemleri üzerinden aktifleşebilir.
–İstanbul Sarıyer’deki bir ‘yalnız kurt’ eylemi miydi?
Hayır, değil. IŞİD’in en etkin kanadı olan Horasan Vilayeti’nden talimatlandırıldıkları gözüküyor. IŞİD’in Türkiye içindeki yapısı ciddi anlamda darbe aldı, hatta çöktü diyebiliriz. Nasıl çöktü? 2021 yılında çok önemli bir olay oldu. Suriye’de Kasım Güler adlı IŞİD’in Türkiye sorumlusu yakalandı ve Türkiye’ye getirildi. Bundan sonra ki süreçlerde IŞİD’in Türkiye ofisi çok ciddi olarak çökertildi, aynı zamanda bağlı olduğu ana Faruk ofisi de çökertildi. Sonra çok önemli bir olay daha oldu. Türk güvenlik güçleri 2023 Nisan’da IŞİD’in lideri Ebu el-Hüseyin el-Hüseyni el-Kureyşi’yi Suriye’de (Afrin Cinderes’te) etkisiz hale getirdi. Bütün bu olaylar yaşandıktan sonra IŞİD Türkiye ayağının ismini Selman‐ı Farisi Taburu olarak değiştirdi. Bununla birlikte Türkiye dışı ayaklarını Türkiye’ye karşı mobilize etmeye çalıştı ve bununla birlikte ülke dışından bazı terörist transferleri yapmaya çalıştığı görüldü. Bu transfer alanlarının başında da şu an Dünya’da eylem kabiliyeti en yüksek olan sözle Horasan Vilayeti geliyor. Bu ekip de oradan geldi.
–Nedir Horasan Vilayeti militanlarının özelliği? Eylem şekillerinde ve eylem için seçtikleri yerler farklı mı?
IŞİD’in ele geçirdiği alanlara vermiş olduğu isimler vardır. Bir de ele geçirmediği ama kendisine biat eden alanlar vardır. Irak ve Suriye ile fiziki bağı olmayan, bir takım yerlere Horasan Vilayeti, Sina Vilayeti gibi isimler taktı. Horasan Vilayeti diye tanımladıkları yer Afganistan, Pakistan ve Doğu Türkistan bölgesi. Afganistan’da kamusal irade güçlü değil. Diğer alanlarda sosyolojik tabanı kullanabiliyor. Kendisinden etkilenmiş, farklı devletlerin pasaportunu taşıyan kişiler var. Bu kişiler onların sızmak için aradıkları koşulları sunuyor. Sonuçta geldikleri ülkenin güvenlik ağına takılmamak gibi bir gaileleri var.
Abdullah Ağar
22 ÜLKEDE MİKRO IŞİD VARLIĞINI DEVAM ETTİRİYOR
–IŞİD varlığını nerelerde, nasıl devam ettiriyor?
“IŞİD konvansiyonel alanlarını kaybetti, savaşı kaybetti, zafer kazandı” gibi cümleler kuruldu. O zaman dedim ki, “Neden o zaman Suriye’deki Orta Çöl’de (Badiye) 8-12 bin kilometre karelik alanda IŞİD’e kimse dokunmuyor? Biraz önce bahsettiğim 2024 başında yapılmış 35 eylem burası kökenli. Konvansiyonel alanı vardı, burası aktifleşti. Neden Dera’da, Palmira’da, bölgeden geçen ve Şam’a giden karayolunda bu kadar etkili olabiliyor. Dünyanın 22 ülkesinde mikrolaştırılmış olarak IŞİD varlığını devam ettiriyor. Bu, bir şekilde IŞİD’in bir potansiyel taşıdığını ve sosyolojik tabanı istismar edebileceğini anlatıyor.
–Özellikle Afganistan, Suriye gibi ülkelerden göçler örgütün buradaki yapısını güçlendiriyor mu?
Doğal olarak bir risk ortaya koyuyor. Zaten IŞİD travmalardan, otorite boşluğundan, istikrarsızlıktan besleniyor. Bir de farklı, kopuk alanlardaki bireyler IŞİD öğretisinden etkilenmişse tehlikeli bir bombaya dönüşebilir. Ne yazık ki öyle bir tehdit var.
–Türkiye de IŞİD’in eylem arayışları devam eder mi?
Bence eder. Çünkü bu ihtirası zaten hiç kırılmadı. Türk güvenlik ve istihbarat erkleri çok güçlü bir önleme yaptı ve 7 yıl eylem yapamadı, 7 yıl sonra ilk defa eylem yapmayı başardı ama dediğim gibi bu arayışı hep vardı. Şimdi Gazze’de ortaya çıkan yeni durum IŞİD’in eylem yapma motivasyonunu daha çok artırdı. Şimdi bu kendi doğrusallığı içinde olabilir. Aynı zamanda bir takım istihbarat servislerinin IŞİD’i aktifleştirmesi nedeniyle de olabilir.
ATATÜRK İKİ DÜŞMAN ORTAYA KOYDU
– Türkiye’ye nasıl bir rol düşüyor?
Küresel savaş üreten güvenlik bunalımını çözebilecek tek ülke Türkiye. Bunu daha önce yaptı, bu devleti kurarken çözdü. İyi bakılması gerekiyor. Atatürk, muazzam bir iş yaptı. Devlet için iki düşman ortaya koydu. Birisi toprak baronu, diğeri din baronu… ‘Allah ile kul arasına, devletle vatandaş arasına kimse girmeyecek’ dedi. Böyle bir model Ortadoğu’da yok, İslam dünyasında yok… Devletin kuruluş kimyasındaki kavramsal çözümü hala anlayamadık, gereğini yapamadık, bilinci ve etkiyi geliştiremedik, o nedenledir ki, bir kısım insanımızı IŞİD’e YPG/PKK’ya, FETÖ’ye, yasa dışı silahlı sola ve diğer din istismarcılarına, örgütlere/yapılara kaptırdık ve hali hazır da birbirimizi kutuplaştırarak didişmeyi tercih ediyoruz. Bu da istismar edilebilecek pek çok çatlağın oluşmasına neden oluyor.”